üst menü linkler

Sarı zemin içindeki bağlantı veya açılan küçük pencereler ile diğer yazılara geçebilirsiniz.

Romanya

Tuna nehri üzerinde ki köprüden , Sırbistan'dan Romanya'ya geçiyoruz. Köprü çıkışında gümrük kontrol.

Sırbistan'dan Romanya'ya Drobeta Turnu Severin şehrinden giriş yaptık. Gümrükten  ilk önce Osman (normal pasaport) kısa sürede geçti. Ardından biz üç yeşil pasaport verdik. Memur ilk defa yeşil pasaport görüyordu, uzun süre pasaportları inceledi, cildi sonuna kadar açtı kapattı, ardından şefini çağırdı. Şef geldi ve bize, görev kağıtlarınız nerede, diye sordu? Yeşil ve gri pasaport arasındaki farkı anlatıp, görev kağıdının gri renk için olduğunu anlattım. Ofisine geri döndü bilgileri inceleyip, en sonunda ikna olup girmemize izin verdi.

Şehir merkezinde, elimizde kalan Sırp Dinarlarını, Romen Leyine dönüştürmek için önce banka, ardından döviz büfeleri ziyaretimiz sonuç vermedi. Sırbistan'a bir köprü mesafesindeki şehirde ne bankalar ne döviz büfeleri Sırp Dinar'ı kabul etmiyordu.

Bankamatik kartı ile Romen ley'i çektim ve uygun bir kafeye oturduk. Biralarımızı söyledik. Selahattin bir ara bisikletlerin yanına gitti, o sırada arka masalarda ailecek oturan mafyavari tipli bir erkek Romen vatandaşı Selahattin'in yanına yaklaşıp nereden gelip nereye gittiğimiz sordu ve ardından cebinden bir tomar para çıkartıp, al bununla yolda yiyecek alırsın dedi.😀😁😂  Selahattin önce anlamadı, sonra nazikçe ret etti.

Sırp Dinarını nerede bozabileceğimizi sağa sola sora sora (bu sefer Google bize cevap veremedi) uzun aramalar sonunda karaborsa Sırp sigaralarının satıldığı bir mahallede Dinar kabul eden bir büfe bulup para dönüşümünü hallettik.

Meryem'in arka bagajı ağır yüklere ve çukurlu yollara dayanamadı. Bu sefer Google vasıtası ile bisikletçinin yerini bulduk. Şehrin epey dışında etrafı duvarlar ile çevrili bir avluda hem servis hem yedek parça satışı olan ciddi bir bisikletçi bulduk. Bagaj değişikliğini yaptık. İngilizce bilen bir Romen sayesinde epeyce sohbet ettik. Bisikletçi bizi  avlusunda çadır kurmaya davet etti. Tuvalet duş imkanı olduğunu söyledi. Nazikçe ret edip şehir dışında bir yer bulmak için yola çıktık.

 Tuna kenarında sevimsiz bir alanda çadırımızı kurup, sabah erken yola koyulduk.


Klasik bisiklet rotası, yoğun trafiğin aktığı Tuna'ya paralel yönde gitmekte. Maps.me köylerin arasından geçen alternatif bir rota gösterince bu rotaya balıklama daldık. Başlangıçta 300 metrelik bir tırmanma ardından kısa iniş ve çıkışlar. Hedef Craiova.

 Ana yoldan ayrıldıktan sonra, sabah bir yerlere giden köylülerin arasında asfalt yollardan geçtik.
 
Tuna'dan uzaklaşıyoruz ve yükseliyoruz.

Bir süre sonra asfalt yollar bitti, toprak yollardan pedallamaya başladık. Ardından toprak yollar da bitti, tarlalar arasından yol almaya başladık.
Bir defasında toprak yol üzerinde çitlerle çevrili kilitli bir kapı ile karşılaştık , mecburen geri döndük.  ( Eskiden yol iken sonradan kapatılmış bir arazi, Türkiye den böyle şeylere alışığız sorun yok.  ) .

Neyse ki Maps.me her değişiklikte yeni bir rota gösteriyor. Görüntülerde güzel olunca sorun yok.

Öğleden sonra toprak yollardan çıkabildik, yoğun trafik olmayan temiz asfalt bir yoldan akşam üzeri Craiova şehrine girdik.

Craiova şehri, Roma devrinden beri var olan, Türk turistler tarafından pek bilinmeyen, 5 büyük şehirden biri. Ülke içi tren ulaşımının merkezi, üniversite şehri olarak da geçiyor.

Kafe ve lokantaların olduğu, trafiğe kapalı merkeze ulaşıp, soğuk bira ve yiyeceğin olduğu bir mekana daldık.


İnternette kalacak yer ayarlayamadım bu sefer. Fiyatlar çok yüksek görünüyordu. Yemek sonrası Meryem ile beraber en yakın hosteli bulup, onların tavsiyesi ile bir başka mekanda uygun fiyata kalacak yer ayarladık. Osman ve ben yorgunluktan hemen uyumuşuz. Ünal çifti gece hayatını gözlemlemek üzere hemen yakındaki merkeze inmişler. Gece her yerin çok renkli ve canlı olduğunu anlatıyorlardı.
Ertesi gün şehir içerisinde görülebilecek bir çok mekanı ziyaret ettik. Evin yakınındaki bir Ortodoks kilisesi ve girişte ahşap üzerine işlemeli resimler.   


Tiyatro Müzesi











 Üniversite

Nikolas Romenusku parkı

Craivo'dan Slatina'ya doğru pedalladık. Sıcaklığın artması nedeni ile yolda motorları soğutma molası.



 Slatina şehrinde, izni biten Ünal ailesini otobüse bindirip İstanbul'a gönderdik.



Slatina şehrinde Istambul börekçisini görünce dükkana daldık, sahibi ile tanıştık. Sahibi de Osman'ın börekçi olduğunu öğrenince Osman'dan yeni neler öğrenebilirim diye imalathaneye davet etti bizi.
İmalathane çalışan bayanlardan biri bizi çok sevdi ayrılırken uğurlamaya geldi.


Slatina'dan doğuya doğru gittikçe petrol kuyularını ve pompalarını görmeye başladık.







Maps.me tarafından yönlendirildiğimiz yollardan biri. 
Geri dönmeyip güvenle yola devam edebiliyorsak sorun yok.


Bu yol bisiklet için çok uygun örneğin.


Yol üzerinde her yer gece konaklaması için bize uygun. Yeter ki sinek ilaçlarını sürelim.




Bu fotoğraf karesinde de 13 km süratle giderken bisiklete eşlik eden sinekler.
Sinekler epey zamandan beri yıkanmadığımızı mı ima ediyorlar?

Yollar yollar, değişik alt yapılı , değişik manzaralı yollar......





Romen sanat ve mimarisinin, ticaret ve medya sektörünün başkenti Bükreş teyiz. Balkanların Parisi'de denmekte imiş. Osmanlı yönetiminden çıktıktan sonra dönemin kralı Parisli mimarları davet ederek, şehirde epeyce bina inşa ettirmiş. Sanırım o nedenle söylenmiş. Kendi dillerinde ve İngilizce Buka rest. Biz de Book-a-rest hostelde kalacağız. Hostele ulaşmadan önce karnımızı doyurup,yolumuzun üstündeki şehir görüntülerini izledik. Bizim için gayet uygun olan hostele yerleşip, çamaşır vs  işlerini halledip akşam yemeği için Bükreş araç yoluna kapalı, gece hayatının merkezi Lipscani bölgesine gittik.  Çhorba de-Burta ( işkembe çorbası ) içtikten sonra tüm yorgunluğum geçti. Fotolarda şehir'den gece ve gündüz görüntüleri.  








Bisiklet yoluna park etmiş araçlar.


Lipscani bölgesi (Gece hayatının merkezi) 





Mekke Pasajı. (pasajda nargile içiliyor.)

Çhorba de-burton

Çavuşeskunun yaptırdığı sarayın yandan ve önden görünüşü. Parlemento Binası. 



Parlemento binası önündeki havuzlu cadde.




Bükreş'te bir gece kaldıktan sonra yola devam Akşam üstüne doğru Manastria köyüne ulaştık.
Köy bir göl kenarında. Göl kenarında çadır atacağımız bir yer buluruz diye, akşam nevalemizi halletmek üzere bir bakkala girdik. Çoğunlukla olduğu gibi burayı işleten de bir kadın. Bakkal, kafe gibi kadınların rahat çalışabilecekleri işlerde erkekler hiç görünmüyor ortalıkta.

Romence bildiğim kelimeler ile kadına sipariş veriyorum. Bu arada İngilizce biliyor musun diye sordum. Bilmiyormuş. Romence ile İtalyanca aynı kökten geldiği için birbirlerine çok yakın.   Benim romence konuşmalar İtalyancaya kaydığı için bu sefer kadın bana İtalyanca biliyormusun diye sordu. İtalya Palermo'da 1 ay kalmış. Çalışmaya gitmiş. Siparişlerimi verdikten sonra, buralarda çadır kurabileceğimiz bir yer  var mı, göl kenarında kurabilir miyiz diye sordum. İtalyanca anlaşıyoruz. Telefonla köy muhtarını aradı, köy muhtarı, futbol sahası antrenörünü aradı. Futbol sahasında çadır kurabileceğimizi söyledi.

Bu arada bakkal'da yaşlı, dişleri dökülmüş bir çingene kadın var. O da bakkala Romence bir şeyler konuşuyor. Sonra bana döndü gelin bende kalın diye işaret dili ve romence anlattı. Israr ediyor.
Bu seçeneği bertaraf ettikten sonra, bakkaldan 1 km ilerideki kilisenin önünde bizi bekleyen antrenör ile buluştuk. Romence konuşuyor ama anlaşıyoruz. Futbol sahasına götürdü bizi.  Çadır kurmaya uygun yeşil alan var, duş ve tuvalet için kapalı mekan var. hatta çamaşır yıkama makinesi bile vardı. İstedik bir göz, aldık iki göz misali, bir turcunun istediği her şeye sahiptik.

Antrenör eski bir futbolcu, 1 ligde oynamış, sonra bir trafik kazası ile spor hayatını noktalamış. Bize youtube'den videolarını gösterdi. Orta ölçekli bir köyde futbol sahalarının ve tribünlü tesislerin olması  muhteşem bir olay.

Antrenör tesisin anahtarını da bize verdikten sonra gitti, 2 saat sonra yanında eşi ile beraber gelip bize yemek ve karpuz getirdi. Daha ne isteriz.




Sabah erkenden yola çıktık. Yolumuz uzun 120 km. Çoğunlukla asfalt ,yer yer toprak yollardan geçerek, Tuna'nın güneyine geçeceğimiz feribot noktasına son sürat 70 km pedallayıp öğlen 12 civarı feribota ulaştık.

Feribota giriş yapmadan önce km levhaları.

Tuna'nın güneyinde geçeceğimiz yer, Bulgaristanın Tuna nehrindeki son noktası. Bu noktadan itibaren Tuna sınır olmaktan çıkıyor ve Romanya içinde akıyor. Bizde tam sınır noktasında Romanya tarafına çıkacağız.

Foto da sağda görünen binalar Bulgaristan'a ait. Feribotta normalde bisikletten para alıyorlar. Gişedeki kadın bizi gördü geçin para ödemeye gerek yok diye işaret etti. Türklerin son zamanlarda ne kadar fakir düştüğünü anladı sanırsam.



Feribot çıkışında geniş bağların yanından geçtik. Buraların şarapları meşhur.


Kaldı 50 km. Öğleden sonra sıcağında en zor bölümdeyiz. Romanya daha önce geçtiğimiz yerler gibi dümdüz değil, devamlı 100 150 metre alçalıp tekrar çıkıyoruz.  Feribottan sonra ilk köy ayrımına geldik. Ana yoldan bir cep yaparak ayrılıyor ama köy bitiminde tekrar birleşiyor. En azından Maps.me öyle gösteriyor. Alternatif yollara da bayılırız zaten. Daldık hemen. Köy içinden sakin sakin geçip doğuya doğru devam ederken, kenarda oturan çok bilmiş tipli erkeklerden biri, el kol işaretleri ile yol olmadığını anlattı. Sonra bir başkası. Maps .me de gidilebilir diye gösteriyor. Maps.me ile yola devam.

Bizim geri dönmemizi beklediler mi acaba😉?

Osman ince tekerler ile zorlansa da inmeden düşmeden yola devam edebiliyordu.

 Manzara güzel olunca hemen piknik moduna geçip, bir çay demledik.

Maps.me de görünen  çimenli yollardan 5 km daha gittikten sonra Maps.me de görünen ana asfalta ulaştık tekrar.

İçme suyum bitince manastıra daldım. Bölgenin büyük dini merkezlerinden biri idi sanırım. Bahçe epey kalabalıktı.

22 milyon nüfüslu Romanya'da yaklaşık 2 milyon Çingene yaşıyor. Bizde yolda Çingeneler ile sıkça karşılaştık. Burada yaşayan Çingenelerin ana dili Türkçe. Osmanlı döneminde zaman içerisinde, iyi asimile olmuşlar demek ki. ( Rumenler, Çingenelere Roman denmesinden hoşlanmıyorlar, tüm Romanya'nın Çingene olduğunu anımsatıyormuş bu söylem.)   Köy kahvesinde bira içerken,  ana dili Türkçe olan bir Çingene çocuk ile sohbetimiz.



Leylekler için direklerin üzerine demirden kafes yapıyorlar bu bölgelerde. Bulgaristan da da çok yaygındır. Leylekler iki yavruyu büyütmüşlerdi biz oradan geçerken.


Saat 17:00 civarı 120 km'yi tamamlayıp planladığımız Urluia köyüne ulaştık.



Bu köy hakkındaki izlenimlerimiz ayrı bir sayfada anlattım. İsterseniz hemen bağlantıdan o sayfaya geçebilir yada bu sayfayı bitirip sonra bakabilirsiniz.



Urluia köyün sonrası Köstenceye 70 km mesafeyi, kendimizi fazla yormadan pedallayıp 17:00 civarı denizi ilk defa gördük.

Köstence kuzeyindeki, Mamai-sat isimli sayfiye bölgesinde sahil şeridineine vardık. Bizim giriş yaptığımız yer tam bir arabesklik içinde idi. Klasik sahil kasabası görünümünde bir sürü yiyecek dükkanı, her yerden müzik sesleri, acayip bir kalabalık. Turistik bölge olması hasebi ile fiyatlar ikiye katlandı. 1,5 lt suya 7 TL verdim. Suyu yudum yudum içtim.

Sahilin daha tenha bölümüne doğru geçtik. Bu arada akşamüstü yağmuru da yağdı üzerimize. Kardeniz'e gidenler bilirler. Her gün öğleden sonra hava bulutlanır kısa bir yağmur yağar sonra hava yine açar. Burada da aynı iklim devam ediyor.  



Sahilde uygun bir çadır alanı göremeyince paraya kıydık. kişi başı 10€ vererek bölgenin en büyük kampinglerinden birine girdik. Hafta sonu olması nedeni ile kamping de herhalde 1000 kişi vardı. Çadır alanının yanı sıra Bungalovlar da mevcuttu. Kamping alanı içinde lokanta ve kafeler vardı, bu kadar kalabalık olunca doğal olarak. Kamping de kalanların bileklerine renkli otel bileziği takıyorlardı.




Ertesi sabah fazla acele etmeden (10€ vermişiz sonuna kadar kullanacağız) Bol sarımsaklı melemenli kahvaltımız yaptık keyifle.


 Karaburun'un yada güneyin şeffaf denizlerinden sonra denize girmek bana pek cazip gelmedi.
Osman yüzmeye gitti ama çok çabuk döndü. Tiksinmiş.

Kampingden ayrılıp, Karadeniz boyunca sahilden turistik mekanları izleyerek güneye doğru devam ettik.






Köstence şehir trafiğinden çıkmamız epeyce zaman aldı. Hafta sonu nedeni ile sayfiye alanlarından şehri doğru yoğun bir trafik vardı. Köstence den sonra yolumuz üstündeki ilk sayfiye kentinin sahiline daldık. Enlemesine uzun bir plaj ve arkasında bizim durduğumuz yerde yaklaşık 30 metrelik bir set üzerinde yerleşim yerleri.Vardığımız yerin ismi Kuzey Efori.



Klasik akşamüzeri yağmuru yine yağdı.  Çadır altı örtüsü bu sefer baş tacımız oldu.





 Biraz daha pedallayıp, Eforianın güneyine vardık. Buradaki  bir parkı gözümüze kestirdik.  Tabii bu arada yağmurun dinmesini bekliyoruz ve havanın kararmasını.



Sabah pedallamaya devam . hedef önce Mangalia ( Büyük ihtimal Osmanlı zamanında mangal yeri manasında) Ardından sınır kasabası Vama Veche.

Ana yoldan Mangalianın girişinde , yolun sağında onlarca araç gördüm, her aracın başında bir kişi ellerinde karton levhalar, oda yada ev pazarlıyorlar. Şehrin içine girince sağlı sollu yine aynı pazarlama, şehir içindekilerin arabası olmadığı için dezavantajlılar. Nedense hiç fotolarını almamışım.


Mangalia'da Romen donanması.



Öğleden sonra yemek de yiyince ağırlık bastı.


Veee 6. ülke Bulgaristan.   Sınırda muazzam bir araç kuyruğu var. Hep Romen plakalı araçlar. Neyseki bisikletin burada avantajı var. Hiç beklemeden aralarından süzülüyoruz. Sadece Romanya çıkışında pasaportlarımıza damga vuruldu, Bulgar girişinde damga yok.  Bulgar polisi bisiklet çantalarımı göstererek içlerinde Karne(et)  var mı diye sordu.



Romanya foto ve izlenimlerin sonu................




Aşağıdaki bağlantılardan diğer yazılara geçebilirsiniz.


Önsöz

Turla ilgili aklıma ilk gelenler

Günlük yol haritaları

Avusturya & Slovakya

Batı Macaristan

Budapeşte

Güney Macaristan

Sırbistan

Romanya Urluia Köyü

Bulgaristan


Farklı dönemdeki gezilerim için :

Hiç yorum yok: